TOPLUMCU DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ<br /><br /><br /><br />Bugün dünyamız bir medeniyet ve ekoloji krizi yaşamaktadır.<br /><br />Bu kriz, toplumları ve bu toplumları oluşturan bireyleri tarihte benzeri görülmemiş bir boyutta etkilemekte, ekonomik, sosyal, kültürel yaşamda büyük dönüşümlere zemin hazırlamaktadır. <br /><br />Bu büyük dönüşümlerin temelinde, başdöndürücü bir hızla gelişen ve değişen haberleşme ve iletişim teknolojileri ve küresel oyuncuların bu değişimler üzerindeki acımacız hakimiyet mücadeleleri yatmaktadır. <br /><br />Bu süreçlerde “Bilgi” üretimi, “Bilgi”nin dağıtımı ve “Bilgi”ye erişim imkanları her türlü hayal edilebilir ölçünün ötesinde genişlemektedir. Öte yandan ise bilgi tabanlı bu altyapı, toplumların büyük bir denetim ve yönlendirme ortamına mahkum olmalarını mümkün kılmaktadır.<br /><br />Bugün geçerli sayılan sosyo-ekonomik paradigma içinde, büyüyor, zenginleşiyor diye sunulan ülkelerde dahi gerçek anlamda bir zenginleşmeden söz etmek mümkün değildir. Hatta öyle ki, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, yoksunluk ve yoksullukların bu ülkelerde de önemli ölçülerde arttığı ve yaygınlaştığı görülmektedir.<br /><br />Böyle bir ortamda, yanlızca ülkemizde değil, bütün gelişmekte olan ülkelerde “çoğulcu” ve “özgürleştirici” yönetim uygulamaları zemin kaybetmekte, “çoğunlukçu” ve “dar çıkarcı” yönetim uygulamaları ve bunların sonucu olan baskıcı politikalar ön plana çıkmaya başlamaktadır. <br /><br />Belli çevrelerce benimsenen pekçok düşünce ve doktrin, bu çevrelerin sosyal ve kültürel yaşamın tüm alanlarına nüfuz eden ekonomik hırsları doğrultusunda geniş halk kesimlerine tartışılmaz doğrular olarak dayatılmakta; bu dayatmalar sonucu İnsan ve bir parçası olduğu sosyo-ekolojik çevresi yok olma tehlikesi ile karşı karşı kalmaktadır. <br /><br />Bu dayatmalar aynı zamanda toplumsal kültür ögelerinin de sıradanlaşması, finansallaşması ve giderek itibarsızlaştırılmasına yol açmakta; geniş toplum kesimlerinin kollektif tepki kapasite ve kabiliyetlerinin şekil bulduğu, ifade edildiğin sosyal ve kültürel ortamlar çürümeye terk edilmekte, yok olmaktadır. Bunun sonucu olarak, toplumsal dayanışma, hoşgörü ve ortak değerler temelinde çözümlenebilecek pek ekonomik, siyasi ve sosyal sorun, kavram karmaşalarından oluşan bir “seçeneksizlik” yumağı içinde farklı sonuçlara taşınmaktadır.<br /> <br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, bu tespitlerden yola çıkarak; Türkiye’de eşitlikçi, özgürlükçü, paylaşımcı, dayanışmacı, katılımcı ve sosyal adaletçi özellikleri ile geniş halk kesimlerinden yana alternatif politikalar geliştirmek, araştırmak, bu politikaları uygulama projelerine dönüştürmek, bu yönde benzer kurum ve kuruluşların çabalarını desteklemek ve katkıda bulunmak üzere biraraya gelmiş bulunmaktadır. <br /><br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, egemen çevrelerin yok saydığı ve arka plana atmaya çalıştığı toplumculuk ve ilericilik kavramlarının varlığının değil, yokluğunun sorun teşkil ettiği noktasından hareket etmektedir. <br /><br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, toplumsal kültür değerlerindeki hızlı aşınma ve çözülmenin toplumum ekonomik, sosyal, siyasal diğer tüm alanlarındaki çürüme ve dağınıklıkların altında yatan en temel neden olduğu bilinci ile, <br /><br />Toplumsal Düşünce Enstitüsü, üretilen zenginliğin hakça bölüşümü, yaratılan katma değerin geniş toplum kesimlerinin lehine değerlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin belli bazı kesimlere özgü ayrıcalıklar olarak değil, en geniş toplum kesimleri için bir hak olarak geçerli olması amacıyla fikir, proje, plan ve öneriler geliştirilmesini hedeflemektedir.<br /><br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, ekonomik, sosyal ve siyasi yaşamın tüm etkinlik alanlarında, imar politikaları, ulaşım politikaları, enerji, eğitim, sosyal adalet, sosyal güvenlik, yargı, dış politika gibi daha pek çok alanda geliştirilen ve uygulanan politika yaklaşımlarında "teknokratlaşma"ya karşı, “toplumsallaşma”nın yanında yer almaktadır.<br /><br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, sürdürülebilir refah artışının İnsan’ı bir araç olarak değil, ancak ve ancak temel "özne" olarak kabul eden bir barış ortamında mümkün olabileceğini değerlendirmekte; egemenliğin yalnızca biçimsel olarak değil, toplumsal yaşamı ilgilendiren her alanda topluma ait olduğunu savunmaktadır.<br /><br />Toplumcu Düşünce Enstitüsü, özetle, birbirlerine ve yaşadıkları çevreye duyarlı, istikrarlı ve sürdürülebilir bir geleceğe bakabilen bireylerin oluşturdukları bir toplum düzeninin, insanların gönenç ve mutluluk özlemlerinin biricik temeli ve güvencesi olduğunu kabul etmektedir.<br /><br />Toplumsal Düşünce Enstitüsü’nün, geliştirmeyi hedeflediği düşünce ve politika önerileri ile halkımızın çağdaşlaşma ve yarınlarına daha güvenle bakmak yönündeki beklentilerine yeni bir soluk sağlayacağına, toplumun her kesiminden düşünen ve üreten dostlarımızla dayanışma ve işbirliği içinde alternatif politika seçenekleri oluşturulmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz.